Kategoriler
matbuat

Gençler Siyasetin Statükosuna Kapılmamalı

Gençlerin siyasette yer alması seçilme yaşının 2006 yılında anayasa değişikliyle 25 yaşına, ardından 2017’de 18 yaşına düşürüldü. Seçilme yaşının 18’e düşürülmesiyle siyasetin ne ölçüde gençleştiği elbette tartışılır. Ancak bu çok önemli değişikliklerle TBMM’de alışılagelmedik bir siyaset anlayışına, ferasete ve yepyeni bir siyaset yapma tarzına imkân oluştu.

Siyasette gençlerin yer alması önemli. Gençlik heyecanının ötesine geçerek genç yaşında birçok yaşını başını almış milletvekiline taş çıkartacak birçok kimsenin bu ülkede yetiştiği ve kendini yetiştirdiğine inananlardanım. Genç milletvekilleri siyasetteki hantal ve bürokratik vesayete alışmamalı ve siyasetin statükosu genç milletvekillerini dönüştürmemelidir. Aksine gençler siyaseti dönüştürmelidir. Yeni siyaset yapma imkân ve yollarını bulmalıdırlar.

Hâlen mecliste olan benim bildiğim iki genç milletvekili var. Birincisi, geçtiğimiz genel seçimlerde Denizli’de CHP listelerinden aday olan Gelecek Partili Sema Silkin Ün. Sema Hanım 1981 doğumlu ve benden yaşça büyük. Elbette hâlen genç ancak benim burada gençlerin siyasete dahli olmasıyla alâkalı ismini zikretmemin sebebi kendisinin birçok gence taş çıkarırcasına çalışkan, dinamik ve birçok meseleye karşı duyarlı bir hassasiyette siyaset yapması. Yani, Sema Silkin Ün için eskinin siyasetini çalışkanlığı ve dinamikliğiyle yeni bir mecra ve üsluba taşıdığını söyleyebiliriz.

Öteki isim Saadet Partisi’nden TBMM 27. dönem milletvekili Abdülkadir Karaduman. Mevcut bu dönemde milletvekili olmayan Abdülkadir Karaduman’nın 27. dönemde TBMM’de Konya milletvekili olarak önemli açıklamalarda bulunduğunu ve hakperest bir siyaset yaptığını geçtiğimiz yıllardan hatırlıyorum. Temel Karamollaoğlu’nun döneminde Abdülkadir Karaduman Saadet Partisi’nin söylem ve propaganda olarak gençleşmesinde başat rol üstlenmiştir izlenimini edinmiştim.

Benim bilmediğim ve tanımadığım başka genç milletvekilleri de var, elbette. AK Parti Ankara milletvekili 25 yaşındaki Zehranur Aydemir TBMM’nin en genç milletvekili. TBMM’deki 30 yaş altı 5 milletvekilinin 4 tanesi AK Parti’den. Öteki genç milletvekillerinin isimleri şöyle: 27 yaşındaki Rümeysa Kadak, 29 yaşındaki Mesut Bozatlı, 30 yaşındaki Eyüp Kadir İnan. Başka bir genç milletvekili Yeşil Sol Parti’den Mardin milletvekili 28 yaşındaki Beritan Güneş Altın. TBMM’de şimdilik 30 yaş altındaki milletvekilleri böyle.

Gençlere yönelik imkân verme konusunda AK Parti önde geliyor. Ancak tabii ki mesele istatistiki oranların ötesinde gençlerin yepyeni bir meşrepte siyaset geliştirmesi ve yeni siyaset imkânlarının kapısını aralaması.

Söylemek istediğim tam olarak siyasette gençler iyidir ya da yaşlılar kötüdür değil. Aslolan insandır. Kişinin kabiliyetleri ve marifetleridir. Önemli olan Türkiye’de nitelikli, basiret ve feraset sahibi bir siyasete hayat vermektir. Bunun yanında, her türlü zulme karşı durabilen insancıl, hakperest, adil ve mazlumun yanında destek olunabilen bir siyaset geliştirebilmektir.

Ne iktidar tek başına kötüdür ne de muhalefet tek başına adalet kapısıdır. İktidarın zehirli olduğu bir vakıa ancak esas olan her şart ve durumda bozulmadan prensipli bir şekilde siyaset yapmaktır. Bu noktainazardan bakınca siyasette genç insanların ancak genç oldukları kadar da hem ahlâken hem de marifet ve kabiliyet cihetinden kendini yetiştirmiş insanların yer almasını fevkalade önemli buluyorum.

Çünkü bu genç kimseler siyasetin mevcut alışılageldik statükosunu değiştirmek için önemli bir fırsattır.Siyaset kurumu öteki erklere kıyasla ifade özgürlüğü ve bağımsızlık bakımından en özgürlükçü yerdir. Ancak unutulmasın ki tıpkı askeri vesayet ve hukuk vesayeti gibi siyaset kurumu da eğer ki kendini yenilemezse belli bir noktadan sonra kendi vesayetini üretir. TBMM’deki nadir zamanların dışında siyaset bu statükoyu üretiyor da zaten.

Bu bağlamda düşünüldüğünde Türkiye’deki ahlâklı, marifet ve kabiliyet sahibi genç insanların Türkiye’deki siyaseti dönüştürmek ve dinamikleştirmek için bir imkân olduğunu ifade etmeliyiz. Hâlen pek mesafe katedilmemiş olan yeni anayasaya dair de siyasetle ilgili genç insanların kazaustik olmayan, büroktatik vesayeti engelleyen ve asıl prensipleri belirleyen ilkesel bir anayasa metni için ön ayak olmaları gerektiği fikrindeyim.Siyaset kurumu, her şeyden önce yoksulun ve mazlumun menfaatlerini kendisinden önce ortaya koymalıdır. Liyâkat diye hep sözü edilen marifet ve kabiliyetler zâyi edilmemelidir. Bu anlamda, genç siyasetçiler kadar gençlere imkân vermesi gereken, gençlerdeki marifet ve kabiliyeti kendi otoritesi ve siyaseti için mâni görmeyen âkil, donanımlı ve feraset sahibi büyüklerin de olması Türkiye’de siyasetin istikbali için fevkalade önemlidir.

Kategoriler
matbuat

AK Parti ve Gelecek İttifakı

Gelecek Partisi, bundan beş sene evvel kurulduğundaki hissiyatımı hatırlıyorum. Ahmet Davutoğlu’nun geçtiğimiz günlerde Konya’da bir basın toplantısında yaptığı açıklamalarla karşılaştığımda aynı o zamanki efkârıma büründüm. Gelecek Partisi kuruluşundaki Türkiye siyasetine dair kanaatlerim bir kez daha gözlerimin önüne geldi.

O günlerde, Ahmet DavutoğluAK Parti’den ihraç edildikten sonraki süreçte kendisi ve çevresindeki az sayıda insanla birlikte bir karar vermiş ve yeni bir siyasi parti kurmuştu. Türkiye’nin şehirlerini gezerek Gelecek Partisi’nin teşkilat çalışmalarına katkı veriyor, taşradaki yerel siyasetin nabzını yokluyor ve siyasal ahlâktan söz ederek AK Parti’nin yozlaşmasına ve keyfiliğine karşı siyasal ahlâktan söz ediyordu.

Yine, Gelecek Partisi’nin sosyal medyadan yayınladığı, hatırladığım kadarıyla “kalpten kalbe mektup” isimli mektup Ahmet Davutoğlu’nun samimiyetle kendi seçmenine ve AK Parti seçmenini de içine alan geniş kitlelere yönelik yazılmış bir metindi. Özellikle bu mektubu yazılış şekli ve muhtevası bakımından çok önemsediğimiifade etmek isterim.

Gelecek Partisi’nin kuruluş zamanındaki hissiyatımla devam edeyim: Yeni bir parti kurulmuştu ve sürüsüne bereket siyasal parti kurulan Türkiye’de Gelecek Partisi’nin kendisini nasıl ayrıştıracağı, nitelikli ve liyâkatlı bir siyaset geliştireceği bir muammaydı.

Gelecek’in kuruluşunu takip eden ilk aylarda, Ahmet Davutoğlu’nun siyaseti AK Parti seçmenine de hitap edecek şekilde yapması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü yeni kurulan bir parti olarak iktidar alternatifi olabilmek ancak bu şekilde mümkündü. AK Parti seçmeni ile Ahmet Davutoğlu ve partisinin siyasal ve uhrevi inanç ve anlayışları birbirleriyle benzerlik gösteren sosyolojik bir vakıaydı.

Kaldı ki Ahmet Davutoğlu liderliğinde kurulan Gelecek’in hitap ettiği kitle ile AK Parti’ye oy verenler arasında keskin bir ayrım da yoktu. Ahmet Davutoğlu, AK Parti’den ihraç edilmişti ancak AK Parti seçmeninin gönüllerinden silinmemişti.

Ben bu düşünceleri taşırken, bunun yerine ne oldu? O günlerde, hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AK Parti-MHP’nin baş aktörü olduğu Cumhur İttifakı’na karşı Millet İttifakı olarak muhalefetin çok büyük bir çoğunluğu bir araya gelmişti. Altılı masa toplantıları düzenleniyor, akıbeti belirsiz taslak metinler yazılıyor, muhalefet liderlerince imzalar atılıyordu. Bu toplantılar neticesinde ne gibi kazanımlar olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu.

Tabi, o günkü siyasal atmosfer içerisinde Ahmet Davutoğlu liderliğindeki Gelecek Partisi’nin AK Parti ile ittifakı söz konusu bile değildi. Hatta, 2023’teki son genel seçimlerde Gelecek Partisi kadroları CHP listelerinden aday olarak CHP ittifakıyla seçimlere girerek seçildiler. Yani, Gelecek Partisi, CHP ile yakınlaşarak handiyse AK Parti’ye karşıt olarak siyaseten kendisini konumlandırmıştı.

Bense, o yıllarda, siyaset bilimi tedrisatımla, duygusal yaklaşımdan ziyade hem ilkesel olarak hem de fizibilite açısından bu ülkenin yararına olacağı bir fikrinpeşindeydim: Gelecek Partisi, AK Parti’yle ittifak yapmalı ve Ahmet Davutoğlu Gelecek Partisi’nin genel başkanlığı görevinin ötesinde yeniden siyasette iktidar olarak yer bulabilmeliydi. Hatta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sonra Cumhurbaşkanlığı sisteminin riyasetini alabilirdi.

Yine, AK Parti ve Gelecek ittifakında, kafa tasçı olmayan gerçek Türk milliyetçilerinin ve hürriyetperver olduklarından liberal sanılan ancak ‘liberallik’ yaftasını hak etmeyen özgürlükçü ve fikir hürriyetini savunan kimselerin de bu ittifak çatısı altında yer almasıgerektiğini fikrini taşıyordum.

Davutoğlu liderliğinde Türkiye siyasetinin geleceğinde kitleleri tatmin edecek ve çoğunluğunun orta sınıfıoluşturduğu insanlarla duygusal bir rabıta kurabilecek yeni bir sosyolojik ihtiyaç olduğunu düşünüyordum. Sadece kitleleri içine alan toplumsal beklentileri karşılamak için değil; aynı zamanda, AK Parti ve Gelecek ittifakıyla siyasetin ve birtakım siyasetçilerin köhneleşmiş yanlarından sıyrılarak, siyaseti donanımlı ve liyâkatlı insanlarla yeni bir çehreye büründürmek için. Çünkü siyasette amiral gemisi nasılsa siyasal kadrolar da bu minval üzere şekilleniyor.

Bugün, şimdilerde, AK Parti ve Gelecek ittifakı ne kadar mümkün, bilmiyorum. Bence siyasal hırs ve ihtiraslardan sıyrılarak böylesi bir ittifak mümkün; bu ülkenin hayrına ve menfaatinedir. Ahmet Davutoğlu da AK Parti’ye karşı duygu ve düşüncelerini böylelikle ifade etmiş oldu. Daha şimdiden, bu yazı baskıya ulaşmadan; TV’lerde, gazetelerde ve sosyal medyada altılı masa süreçlerinden sonra Ahmet Davutoğlu AK Parti’ye ilişkin söyledikleriyle tenkit ediliyor.

Gelecek Partisi ve AK Parti arasında alenen yahut gönüllerde kurulacak bir ittifakın Türkiye’deki siyasi istikrar, huzur ve güven ortamı cihetinden de önemli olduğunu siyaset bilimi perspektifi açısından da değerlendiriyorum.

Diyeceksiniz ki böylelikle AK Parti ve Gelecek ittifakıylaTürkiye siyasetinde neler değişecek? Siyaset insanlarımıza ne gibi yeni vaatler sağlayabilecek?

Türkiye’de şimdilik yakın gelecekte bir seçim yok. Erken bir seçim olur mu ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden adaylığı söz konusu olur mu; bunlar henüz cevabını bilemediğimiz sorular. Ancak Gelecek Partisi’nin AK Parti seçmeni ve AK Parti’nin yozlaşmamış siyasi kadrolarıyla kuracağı bir ittifak, Türkiye siyasetinin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrası şimdilik bir muamma olan geleceği için bir yumuşak geçiş (soft transition) olabilir ve bu sayede Türkiye’de istikrarın, huzurun, demokratik hakların, fikir hürriyetinin ve insan haklarının teminatı olacak bir siyasal zemin oluşabilir.

Her şeye rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğanriyaseti, siyaseti ve ekonomik kalkınmayı iyi yönetiyor. Fakat yılların neticesinde ortaya çıkan bir durağanlık siyaset retoriği açısından mevcut. AK Parti ve Gelecek ittifakı olabilir mi? Türkiye’nin geleceği ihtiraslardan sıyrılmış bambaşka bir vizyonla yeniden şekillendirilebilir mi? Türkiye’deki siyasal ve sosyolojik bir gerçeklikle 20 yılı aşkın süredir iktidar olmayı başarabilen AK Parti iktidarı benzer siyasal ve sosyolojik bir tabanla Gelecek Partisi’nin politikalarıyla kendini yeniden var edebilir mi? Hep beraber ömrümüz olursa gelecek günlerde göreceğiz.

Kategoriler
matbuat

Ahmet Davutoğlu İktidara Alternatif Olabilir mi?

Neden Ahmet Davutoğlu’nu yazıyorum? Bunun hususi bir sebebi olmalı. Siyasetin ve siyasetçilerin maziye kıyasla yozlaştığı milenyum çağında Ahmet Davutoğlu siyasi ahlâkını ve omurgalı duruşunu muhafaza edebilen nadir siyasetçilerden.

Her yaklaşımına ve fikrine katılmıyorum elbette ancak Davutoğlu’nu bilhassa da dış politika konularında eleştirenlerin son derece haksız olduğu ve kuyruk acısıyla düşmanlık ettiği fikrindeyim.

Bu tarz yaklaşımlarda bulunanların eleştiri getirmekten çok hasmane hareket ettiğini söylemek zor olmasa gerek. Çünkü Ahmet Davutoğlu iktidar muhalefet fark etmeksizin günümüz siyaset zeminindeki yozlaşmayı benimsemiyor. Türkiye’ye ahlâklı ve fedakârlık gerektiren bir siyaset teklif ediyor. Birtakım kimseler Ahmet Davutoğlu’na yaklaşımlarında sınıfsal, pozisyonel ve dinsel cihetten bir husumet ve kabızlık içinde. Elbet, Davutoğlu’nun dört dörtlük olduğunu iddia ederek bunu söylemiyoruz.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun iktidara alternatif olması ve kadrolarını hükümete getirmesi şüphesiz ki sokaktaki vatandaşların teveccühüne bağlı. Bu anlamda, Gelecek ve Saadet Partilerinin bir araya gelmesini ve ortak grup kurmasını hem ilkesel anlamda hem de güçleri birleştirme açısından çok değerli ve kıymetli buluyorum.

CHP hâlen tüm çabalarına rağmen gerçek bir iktidar alternatifi olabilmiş değil. Ne kadar mesafe katedilmiş olursa olsun CHP toplumun her kesimiyle hakiki ve samimi bir şekilde kucaklaşamıyor. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş cumhurbaşkanlığı için sivrilen siyasetçilerden ancak vatandaşın nazarında yeterli ‘güvenirliğe’ ve ‘ehliyete’ sahip değiller.

Siyaset son zamanlarda çokça popüler olduğu şekilde ‘reklam ajanslarının stratejilerine’ sıkıştırılmamalı. Özellikle İstanbul’da Ekrem İmamoğlu kendini ‘reklam ajanslarına’ teslim etmiş vaziyette. İYİ Parti ve kısmen Ak Parti de aynı şekilde. Türkiye’de siyasetin 90’lı yıllardaki retoriğine dönmesinin iktiza ettiği kanaatindeyim. Bunu menfi anlamda söylemiyorum çünkü 90’lı yıllar Türkiye’nin sıkıntılı ve zor zamanlarıydı. Ancak 90’lı yıllarda siyaset retoriği entelektüel açıdan daha mümbit ve zekiceydi. 90’lar Türkiye’si bu kadar ayrışmamıştı ve daha geniş bir toplumsal mutabakat mümkündü. O günlerde siyaset yapan aktörlerin kullanabileceği ve büyük paralar akıtabileceği reklam ajansları bu yaygınlıkta elbette yoktu. Bu sebeple, Türkiye’de siyasetin ve siyasetçilerin tanıtımının ve siyasal politika geliştirmenin 90’larda olduğu gibi parti içi inhouse stratejisiyle yapılmasını gerektiğini düşünüyorum. Ruhsuz reklamlar yapılacağına amatör işlerle hazırlanmış reklamlar efdaldir. Siyaset yaparken amatörlük daha kıymetlidir.

‘Reklamcılık’ şiiri öldürür. Şiirin olmadığı yerde de siyaset olmaz. Reklam tabii ki bir gerekliliktir ancak ‘reklam’ işinde ‘inanmışlık’ ve ‘samimiyet’ lazımdır. Reklamcılığa karşı değilim ancak siyasette ‘profesyonel reklamcılık’ siyasetin amacını inhiraf ettirir.

Türkiye’de bugün siyasetçiler arasında Ahmet Davutoğlu’ndan daha samimi ve fedakâr bir iktidar alternatifi yok. Gelgelelim, Gelecek Partisi kadroları yarın seçim olsa ve iktidara gelseler ‘işi kotarabilecek’bir genişlikte, çeşitlilikte ve kalifikasyonda değil. Elbette bu kritiğimden müstesna olan istisnalar var ancak özellikle nitelik ve popülerlik açısından Gelecek Partisi’nin kadrolarını güçlendirmesinin icap ettiğini açık yüreklilikle ve samimiyetle söylemem gerekiyor.

Aslına bakılırsa, siyaset muhalefet olarak da yapılabilir. Doğru dürüst ve ahlâklı siyaset yapmak muhalefette de mümkün. Fakat Türkiye gibi ‘gücün egemenliğinin’ olduğu bir ülkede bunun meşakkatli olduğunu biliyorum. Ancak siyaseti muhalefet olarak yapma iradesi gösterebilmenin mümkün ve ilkesel anlâmda önemli olduğunu düşünenlerdenim.

Siyasal partiler muhalefet olarak iktidarın eksiklerini eleştirmenin ötesinde kısıtlı imkânlarla ve kreatif fikirlerle halka hizmet götürebilir düşüncesindeyim. Muhalefette olmak demek Türkiye gibi bir ülkede ‘iktidarda değilseniz hiçbir hizmet yapamıyorsunuz’ gerekçesinin arkasına saklanmak olmamalıdır.

Ancak bu tabii ki bambaşka bir vizyon ve perspektif gerektirir. Küçük ama hakiki mânâda özgün ve kaliteli bir siyaset ortaya koyabilen ‘butik parti’ modeli benimsenebilir.

‘Butik Parti’ kavramını siyaset bilimi teorisi açısından ortaya atıyorum. Küçük bir entelektüel çekirdeğe sahip ve nitelikli politika geliştirmeyi düstur edinen bir parti yapısı. Ancak iktidara oynarken catch all partiler kadar da toplumun farklı kesimlerine seslenebilen ve milletle kucaklaşabilen bir model. DEVA Partisi kurulduğunda bende bir nebze ‘butik parti’ intibası uyandırmıştı ancak DEVA’nın kadrolarının ‘milletle kucaklaşması’zayıf. Zaten, DEVA da ‘butik parti’ stratejisini daha sonradan devam ettiremedi.

Ahmet Davutoğlu, ‘butik parti’ gibi benimsenebilecek bir stratejik model ortaya koyarak iktidar alternatifi olabilir. Kendini ‘reklam ajanslarına’ teslim etmeden nitelikli bir siyaset üretilebilir ve bunların tanıtımı yine kendi imkânlarıyla samimiyetle milletle kucaklaşarak gerçekleştirebilir.

Bugün, Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’yle iktidar alternatifi olabilmesi ne kadar mümkün elbet tartışılır. Ancak siyasette iktidar olabilmek biraz da ‘hükümet olmaktan’ ziyade muhalefette dahi olsa halka götürdüğü hizmetlerle, fikirleriyle ve geliştirdiği siyasetle iktidar olabilmektir. MHP lideri Devlet Bahçeli muhalefette iktidar olabilmenin en başarılı örneği. Ancak bizim kastettiğimiz muhalefetin geliştirdiği siyaset biçemiyle alâkalı. Bahçeli’nin muhalefetteyken partisine kazandırdığı kritik rolden ve öneminden daha farklı. Gelecek Partisi gibi muhalefet partileri için ilm-i siyasetle, fikirleriyle, geliştirdiği siyasetle ve henüz muhalefette iken halka götürdüğü hizmetlerle iktidar olabilmenin başka yolları da mümkün olabilir.

Muhalefet iken dahi dikkat çekecek, insanları siyaseten heyecanlandıracak, umut olacak bir siyâset-i mülk geliştirilebilir. Böyle bir vizyon ve nosyon iradesini, mevcut şartlarda ne kadar zor görünürse görünsün siyasal ahlâkla Türkiye’de ancak Ahmet Davutoğlu başarabilir kanaatindeyim. Eğer Türkiye’de siyaset kurumunun şartları olgunlaşırsa sadece muhalefet olarak değil, – ne kadar muhtemel bilmiyorum ancak hükümet olarak da Ahmet Davutoğlu’nun iktidar olması sürpriz olmaz.Yine de siyaseti muhalefet olarak yapmanın iktidar olarak siyaset yapmaktan kanaatimizce daha kıymetli olduğunu belirtmek isterim. Tayyip Erdoğan bugün siyaseti muhalefet olarak yapsaydı bambaşka siyaset yolları izlerdi. Siyasette muhalefet yapmanın ‘sıra dışı’ ve ‘orijinal’ yollarının bulunmasının Türkiye siyasetinin geleceği için fevkalade hayati bir önemde olduğunu hatırlatalım.