
Sorulması gereken ilk sual şudur: Tanzimat’ın bir matematiği var mıydı? Benim vereceğim ilk cevap bu matematiğin eğer varsa da kompleks bir matematik bilmecesi olduğu yönünde.
Mukadderatında daha önce hiç olmadığı kadar kaosun, kargaşanın ve nizamsızlığın yaşandığı yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat yıllarıdır. Bu kargaşa ve karmaşa Osmanlı İmparatorluğu’na has değildir. Artık içerisinde bulunulan modern ve yeni bir dünya vardır.
Mesele, bu modern dünyayı Avrupa’dan iktibas ederek yeniliğe intibak değildir. Ki Osmanlı İmparatorluğu ekseriyetle bunu yapmıştır. Mesele, yeni dünyanın mütemadiyen dönen çarklarının arkasındaki yeni insanı keşfedebilmektir.
Osmanlı İmparatorluğu, 1850’li yıllardan itibaren yeni dünyayı keşfetmek için çaba sarf etti. Büyük ölçüde başta Avrupa olmak üzere dünyanın öte yerlerinde olan yenilikler Osmanlı topraklarında ve payitaht İstanbul’a geldi. Hatta sadece yenilikler değil Avrupa insanı da merak içerisinde Osmanlı topraklarına geldi. Ancak Osmanlı Devleti yeni dünyanın yeni insanını keşfetmek ve anlamak konusunda geç kaldı.
Yeni insan, Osmanlı İmparatorluğu’nda bir yandan tecessüm ederken öte yandan halkın büyük çoğunluğu da eski feodal alışkanlıkları içerisindeydi. Bilhassa da Avrupa’dan gelen ecnebi elçilerin ve seyyahların çektiği fotoğraf ve görüntülerde Osmanlı insanının içinde bulunduğu Doğululuk göze çarpar.
Yeni insan diye bahsedilebilecek olan bir mefhum ya da olgu Osmanlı İmparatorluğu’nda vardı. Ancak halkın ekseriyetinde Batılı insana oryantalist bir yaklaşımla ilgi çekici gelen bir Doğu karmaşası ve köylülük de Osmanlı’nın önemli şehirlerinin sokaklarında söz konusuydu.
Bir yandan da Osmanlı entelektüel ve aydını arasında, hatta bazıları devlet bürokrasisinde de yer almış yeni bir insan vardı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni insanı Batı’dakinden farklıydı ama Tanzimat döneminde çoğunlukla da doğal seleksiyonlarla var olmuş yeni bir insan prototipiydi. Tanzimat döneminde Osmanlı Devleti kendi içerisinde inkişâf eden bu yeni insanı tanıyamadı ve anlayamadı. Namık Kemal, Şinasi, Ali Suavi, Ziya Paşa gibi isimler eski Osmanlı’nın yeni aydın insanları olarak Tanzimat döneminde var oldular. Osmanlı yeni insanı Tanzimat bürokrasisi ve İkinci Abdülhamit döneminde gittikçe otoriterleşen yönetimi karşısında zayi oldu. Ama şunu da ekleyelim: Belki de Sultan İkinci Abdülhamit Osmanlı’da teberrüz eden yeni insanı ve entelektüel tipini en iyi anlayanlardandı.
Tanzimat’ın matematiği tam da bu noktada bambaşka bir hâl almış ve bir çırpıda tarif edilemeyecek yepyeni bir surete bürünmüştür. Rahmetli Halil İnalcık, Tanzimat için “mücerret bir kütle” tarifini yapmıştı. Bu bağlamda, Tanzimat, içerisinde binbir türlü vakıanın cereyan ettiği “mücerret bir kütle” olarak görülebilir. Theodor W. Adorno tabiriyle söylersek bir tür Minima Moralia… Özelden genele doğru bir geçiş, küçük parçaların var ettiği büyük resim. Ya da öznel dünyaların var ettiği bir çoklu gerçeklik ve büyük anlatı.İşte, bu kütlenin makro politik mânâda tasvirinin iyi yapılması ve resmedilmesi gerekir. Şüphesiz, büyük resimde bir tasvir yapılırken mikro olarak Osmanlı yeni insanı da burada yer alacaktır. Önemli olan kişisel hikâyelerin gerçeklik payını anlayarak ya da öznel gerçekliklerle çelişmeyen bir büyük anlatı kurabilmekte ve bu Tanzimat anlatısını modern Türkiye’yi anlayacak şekilde kavramsallaştırabilmetktir.







