Kategoriler
matbuat

Göklerin ve Yeryüzün Dili

Bazı yazarların yazdıkları sıradan bir metin olmanın ötesindedir. Onlar gökyüzünün ve yeryüzünün diliyle konuşurlar.Bu minvalde bir hayat yaşar ve yazarlar.

Gökler ve yerin ahengiyle tecessüm eder hayatları ve yazdıkları. Bu yüzden, tıpkı hayatları gibi yazdığı metinler de mütevazıdır. Bağırmaz. Yüksek sesle konuşmaz.

Şüphesiz böylesi bir hayat yaşamak ve yazın tecrübesi içerisinde olmak pastoral bir senfoni içerisinde olmanın ötesinde bir durumdur. Yani, göklerin ve yerin sesi olmak doğayı anlamak ve anlatmak demek değildir. Böyle bir yazın faaliyeti tabiatla sınırlandırılamaz.

Gökler ve yeryüzü her gün, her saat, her saniye kendi diliyle konuşur. Allah’ın yarattığı muazzam bir kâinat düzenidir bu. Her şey bir ölçüyle belirlenmiştir. Hiç şaşmaz. Subhanallah! Göklerdeki ve yeryüzündeki bu lisanın bozulması, her şeyin önceden belirlenmiş ölçüsünün bozulması felakettir. İçerisinde var olduğumuz dünyada bu tarzda tabiatın bozulduğu, insan eliyle kirletildiği ve felaketlerin yaşandığı bir çarpık tabiat hâline son yıllarda daha çok şahitlik ediyoruz.

İnsan, çoğu zaman göklerin ve yeryüzünün bu dilini anlayamaz. Anlamamanın da ötesinde kendi bencilliğiyle tabiatı kirletir. Küçük gibi görünen her bir insanın payı olur doğanın tahribatında.

Evet, yazarlar diyorduk… Bazı yazarlar yazdıklarıyla göklerdeki nizâmın ve yeryüzündeki ahengin sesi olurlar, olabilirler. Bütün bir eserleriyle olmasalar bile yazdıkları küçük bir parçayla ya da sadece tek bir şiirleriyle.

Ama göklerin ve yerin sesi olabilmek, yukarıda da yazdığım gibi sadece yazdıklarıyla değil, büsbütün bir hayatı anlayış ve anlamlandırılışlarıyla mümkün olabilir.

Mesela, Cahit Koytak’tan söz edebiliriz. Sadece şiirleri ve şiir kitaplarıyla kendine mahsus bir ses değildir. Kendi evinde marangozlukla uğraşan ve yalnızca şiir yazan münzevi hayatıyla da yazdıkları gökleri ve yeryüzünü hatırlatır. Cahit Koytak, içerisinde yaşadığımız zamanda göklerin ve yerin sesi olan az sayıdaki şairlerdendir. 

Tarifi biraz zor olan ancak tecrübe ederek yaşamakla mümkün olan bir durumdur bu. Göklerdeki ve yeryüzündeki sadece müzikal bir senfoniyi anlamak değil, bunun da ötesinde göklerin ve yeryüzünün anlâm dünyasından ve dahi Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere kutsal kitaplardan ilham almaktır marifet.

Galiba, göklerin ve yeryüzünün lisânı en çok kutsal kitapların ahengiyle uyum içerisindedir. Sır dolu ve bilinmeyen, keşfedilmeye açık bir tabiat sanatıdır bu.Başka hangi şairlerden ve yazarlardan bahsedebiliriz? Tabiatı materyalist bir zaviyeden görmeyen ve kutsal kitapların lisânını göklerdeki ve yeryüzündeki nizâmın bir parçası olarak anlayan, yorumlayan ve yazdıklarında izlerin görüldüğü… Göklerin ve yeryüzünün sesi olmak yalnızca bazı yazın erbaplarına ve şairlere mahsus müstesna bir vaziyettir.