Kategoriler
matbuat

Saraybosna Güncesi

Balkanlar bir başkadır. Dünyanın öteki yerlerine kıyasla, Balkanlar, tabiatın ve medeniyetin olanca mütevazılığı ile tecessüm ettiği topraklardır.

Saraybosna’nın ise Balkan coğrafyası ve eski Yugoslavya ülkeleri arasında müstesna bir yeri vardır. Ecdat yadigârı Saraybosna Fatih zamanında fetih olunmuştur. İsa Bey ve Gazi Hüsrev Bey Saraybosna’nın ilk kurucularındandır ve Bosna’da İslâm’ın yayılması amacıyla önemli çalışmalar yaparak önemli eserler inşa etmişlerdir.

Son yıllarda Türkler arasında pek popüler olması bir yana…

Saraybosna ve Mostar şehirleri herhangi bir dönemde popülarite kazanmasının çok ötesinde bambaşka güzellikte şehirlerdir. Eski şehirde gündelik hayat akarken, öte yandan turistik birçok şeyle de karşılaşırsınız. Turistik öte beri dükkânları Başçarşı’nın tarihi tabiatını bozmaz. Başçarşı ve etrafındaki sokaklar Bosna’nın yerli insanları için de gündelik işlerini halletmek, bir şeyler atıştırmak ve kafelerde buluşmak için uğrak mıntıkalardandır.

Birçok yerde camii bulunduğundan Saraybosna sokaklarında gezerken, öteki Avrupa şehirlerine kıyasla namaz kılmak için yer aramazsınız. Küçük bir alan içerisinde ibadet için çok sayıda camii bulmak mümkündür. Türkiye’den yurt dışına çıktığınızda eğer ki Müslüman nüfusun olduğu bir memlekette iseniz etrafınızda mescit ya da camii bulunmasının bir nimet olduğu kanaatindeyim.

Bosna mevzu bahis olduğunda Boşnak böreği, cevapi ve pljeskavica köftelerini tatmak tabii ki de birçok kişiyi cezbeder. Türkiye’ye kıyasla Saraybosna ve Mostar’da çok lezzetli etler daha ucuzdur. Aslında börek ve köfte kültürünü yalnızca Bosna Hersek’le özdeşleştiremeyiz. Börek ve köfte bütün Balkanlara yayılmış ve hatta Balkan coğrafyasından Türkiye’ye de sirayet etmiştir. 

Kahve sevenler için de Saraybosna güzel bir şehir. Türk kahvesine benzeyen Boşnak kahvesinin her yerde olmasının yanı sıra iyi bir espresso içebilmek için de birçok kafe vardır. Açıkçası, ben Boşnak kahvesi içmektense espresso içmeyi yeğlerim. Espresso Türkiye’de birçok kafeye kıyasla hem daha özenle hazırlanmış, kaliteli çekirdeklerden yapılmış ve güzeldir hem de fiyatı bizim son yıllarda fahiş bir şekilde artan kahve fiyatlarına kıyasla ucuzdur.

Galiba, Bosna şehri yıkımın en büyüğünü 90’lı yıllardaki Sırp ve Hırvatların saldırısı altındayken yaşadı. Onun haricinde şehrin yağmalandığı başka bir dönem tarihte bilmiyorum. Osmanlı’dan Avusturya Macaristan güçlerinin ele geçirdiği Avusturya Macaristan hakimiyeti altında Saraybosna şehri zarar görmemiştir. Yine, Yugoslavya döneminde de şehrin bütünlüğünü korumuştur.

Bosna insanının bazıları için Türk olmak bir yakınlık vesilesiyken, kimisi de Türk olmanızı hiç umursamaz. Belki de Türklerden bıkmışlardır. Bunu bilemem ancak şunu biliyorum; Saraybosna’da bazı Bosnalılar kendi kimliklerinin ve aidiyetlerinin Osmanlı dolayısıyla direkt Türkiye’yle ilişkilendirilmesinden rahatsız olurlar. Bosna’nın Türkiye’nin uydu devletiymişçesine tavır alınmasından hoşlanmazlar. Eh, haklılık payları da olabilir, elbette.

Son aylarda, Bosna Hersek’in Avrupa Birliği’ne üyeliği konuşuluyor. Avrupa Birliği üyelik müzakereleri Bosna Hersek için başladı. Bosnalılar galiba Avrupa Birliği üyeliğine müspet bakıyor. Fakat Bosna’nın Avrupa Birliği’ne üyeliği için birtakım reformlar ve iyileştirmeler gerekli.

Saraybosna’nın hava kalitesinin dünyanın en kötü havasına sahip şehir olduğunu belirteyim. Özellikle de kış aylarında… Gazetelerde ve haberlerde böyle söylüyor. Ancak ben defalarca gitmeme rağmen hiçbir ziyaretimde Saraybosna’da kötü bir hava teneffüs etmedim. Belki de Saraybosna’nın merkezi olmayan dış kısımlarında hava kalitesi kötüdür.Bosna’yı tarihsel kökleriyle sevebileceğimiz gibi ahlâklı ve medeni insanları olduğu için de sevebiliriz. Slav ırkından olan Müslüman çoğunluktaki insanları Saraybosna sokaklarında, restoran ve kafelerinde bize bambaşka bir ahlâki formasyon içerisinde bir medeniyet timsali olabileceğini gösteriyor.

Kategoriler
matbuat

Şehrim 2023

Şehir üstüne konuşmayı, düşünmeyi ve hayâl etmeyi seviyorum. İtiraf etmeliyim, Italo Calvino’nun Görünmez Kentler’iyle tanıştıktan sonra kent üstüne bütün meşguliyetler, aynı zamanda yüzde bir tebessüm de bırakan bir keyif hâline dönüşebiliyor. Ak Parti’nin Şehrim 2023 projesine birkaç ay öncesinde denk gelmiştim. Geçenlerde biraz daha detaylarını öğrenme imkânı buldum. Çiğdem Karaaslan’ın öncülüğünde gerçekleşen bu proje gerçekten bir ihtiyaç. Otobüslerin şehirleri dolaşarak alacağı geribildirimler, farklı fikirler önerileri ve işin masa başı
mesaisi çok güzel.
Doğrudan esnafla, meydanla, sokakla konuşmak aslında bir şehir tahayyülü meselesinin özüdür.
Ancak pratikte her zaman çok efektif olmayabildiğini de unutmamak gerekir.
Tabi, bazı eksikliklerin tespiti ve giderilmesi, hatta yeni projelerin geliştirilmesi için de Şehrim 2023 projesinin otobüsleri şehirlerin geleceğine uzun vadeli projeksiyon tutacaktır.

Bense bu vesileyle Kent ve şehir aynı anlama gelen eş anlamlı
sözcükler mi?
Hiç sanmıyorum. Şehir Farsça’dan geliyor; kent ise mazisi Orta Asya’nın 9. yüzyılına dek uzanan ve bugün çoktan kaybolmuş Soğdca. Her iki dil de son kertede İran menşeili. Fakat ‘şehir’ lafzı nedense bu coğrafyada kültürel olarak daha çok sahiplenilmiş ve kullanılmış. Bugün, ‘şehir’ kelimesinin ‘kent’e kıyasla daha yerli bir çağrışım yapması bu sebepten olsa gerek.

Yaşadığımız şehirler, güzelliğiyle ve çirkinliğiyle aslında orada olana ve olmayana dair bir gösterge olma özelliği gösteriyor. Binalar, köprüler, meydanlar sadece zahirlerinden ibaret değil. İşte, Görünmez Kentler’den bir Mostar Köprüsü pasajı:

Marco Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor.

“Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?” diye sorar Kubilay Han.

“Köprüyü taşıyan şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi,” der Marco.

Kubilay Han sessiz kalır bir süre düşünür. Sonra ekler:

“Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey var, o da kemer.”

Marco cevap verir:  “Taşlar yoksa kemer de yoktur.”

Öyleyse, şu çıkarımlarda bulunabiliriz. Bir kenti ve toplumu taşıyan her şeyden önce bütün unsurlarının yarattığı ahenktir. Tıpkı, Mostar Köprüsü’nde olduğu gibi kilit taşı bütün köprü için hayati öneme sahip bir tek taştır.  Bir kent yahut bir toplum tek bir parçasıyla var olmadığı gibi kendisi için önemli bir unsur yok olduğunda da aslında her şeyini kaybetmiş olmaz. Kent yaşamaya devam eder. “Kemerin kavsi”nin var ettiği ahenk şehrin ritmidir, soluğudur, bıraktığı estetik izdir. İmparatorlar çoğu kez o düzenin, nizamın ve ‘yolunda giden işlerin’ peşindedirler. Bütün gürültünün arkasında son kertede bu istek, bu arayış vardır. Tıpkı, Marco Polo’nun anlattıkları karşısında Kubilay Han’ın “Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey var, o da kemer.” haykırışı gibi… Her hükümdar meselenin özünü kavramak ister. Onu en kestirme ve direkt
yoldan çözmek ister. Marco Polo ise imparatorların bilmediği sırra vakıftır. Taş bir köprüyü var eden bütün unsurlarıdır.
Bütün taşların var ettiği ahenk bir kemerin kavsinin vaat ettiği güzelliği var edebilir.

Şehirlerimizi bir şiirin sembollerini döşer gibi kurmalıyız. Bugün, sembollerle var olan kentlerde değil, ne üzücü ki ezberlerle var olan kentlerde yaşıyoruz. Bu durumun ne tek bir müsebbibi var ne de tek bir sebebi… Kalkınma ihtiyacı ve arayışı çoğu kez bizim için anlamı var eden sembolleri lüks kılıyor. ‘İdeal şehir’ üzerine konuşurken sokakla konuşmanın en büyük riski burada. Maişet motorunun çalışması için gelebilecek fikirler bizim ideal kentimizi bulmaya dair yeterli olmayabilir. Sokak elbette önemli ve Şehrim 2023 projesinde sokağın ötesi de düşünülmüş. Ancak yine de projenin beslenebilecek, gelişebilecek çok tarafı olduğunu düşünüyorum. Şehrim 2023 gibi bir proje, bir arzu, bir arayış tek başına beni heyecanlandırmaya yetti. Geleneğin ve fantastik olanın mezcettiği, hikâyeye imkân açılan dokunuşlara da ihtiyaç hissediyorum.