Kategoriler
matbuat

Aliya’nın Hatırlattıkları

Merhum Aliya’yla geçen hafta kaldığımız yerden devam etmekte yarar var. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İslam’ın güncellenmesi” mesajının Türkiye’nin gündeminde yer alan birçok mesele gibi şirazesinden kayarak tartışılmaya başlaması Aliya’yı yeniden hatırlamayı benim için gerekli kılmıştı. Son 200 yıldır ve bugün hâlâ devam eden Batı’nın (belki de tekniğin ve tüccarlığın dünyası demek daha doğru) İslam coğrafyalarındaki zulmü ve duyarsızlığı malûm. Bütün bunlar Bosna’nın başına geldiğinde Aliya’nın öncülüğünde oradaki insanların bir farkı vardı.

Bu fark, Osmanlı bâkiyesi bir halk olmaktan, Avrupa kıtası içinde kalmaktan ve en önemlisi de Aliya İzzetbegoviç gibi hem bilge hem komutan hem devlet adamı olan cesur bir adamdan kaynaklanıyordu. Bosna halkının yaşadığı coğrafya orada diğer İslam memleketlerinden ayrışan başka bir hayata, topluma ve insana bakışı mümkün kıldı.

Aliya’nın İslam’ı anlayışında özellikle “İslam sadece din değildir” yaklaşımı oldukça kritik bir yerde duruyor. Cumhuriyet yılları boyunca da uzun süre tahakküm eden bir din dayatması Müslümanlığı camiilere, belirli zaman ve ritüellere hapsetti. Hatta o yıllarda Kemal Vehbi Gül’ün Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan beyanatında “Şeriat İslamiyettir. Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek şeriatın icabıdır. Bunları bilmeyen ahmak takımı bir şeriattır tutturmuş gidiyor. Yahudinin
tazyikiyle, Amerikan emperyalist ülkelerinin tazyikiyle… Çünkü Türkiye dinine sadık olursa, tehlike olur onlar için, Ortadoğu’yu sömüremezler.”
diyordu. Bilge kral Aliya da İslam’ı modernistler ve muhafazakârlar gibi belirli birtakım alanlara, zamanlara ve mekânlara hapsedilmesine karşı çıkarak İslam’ın bir din olmakla beraber aynı zamanda bir felsefe, ahlâk, düzen, tarz, atmosfer olan, yani hayatın tamamını kuşatan bir şey olduğunu söylüyordu.

Bu yüzden, en çok dini bir meslek hâline getiren ilahiyatçılara itiraz ediyordu. İlahiyatçıların kendilerini Kur’an-ı Kerim ile insanlar arasında bir
aracı
gibi konumlandırdığını ve bilime de tasavvufa karşı da kapalı olan ilahiyat camiasının İslam’a aykırı çok sayıda irrasyonel ve boş inançların dine girmesine itirazı olmadığını söylüyor. Aslında tam da bu din algısından ötürü İslam yozlaştı. Aliya, bu topraklarda güçsüzlüğün sebeplerini izah ederken Kur’an’a teslimiyetin bitmediğini fakat kitabın kanun otoritesini kaybedip, eşyaların ‘kutsal’ı hâline geldiğini hatırlatıyor. Bu vaziyetten dolayı zamanla Kur’an’ın hep daha az anlaşılan ve manası üzerinde düşünülen fakat daha çok güzel sesle okunan bir metin hâline geldiğini söylüyor. Bütün bunlara hak vermemek mümkün mü?

Ne yazık ki 1970’li yıllarda Aliya, “Türkiye kendi hafızasını ve geçmişini kaybetti.” diyerek “Bu durum kime gerekliydi?” diye soruyor. Başkasının değil, kendi hayatını yaşamak için Japonya’nın ilerlemeyle geleneği birleştirirken, Türkiye’de modernistlerin tam tersi bir istikamette yürüdüğünü söyleyen Aliya, Japonlar dünya milletlerinin zirvesine çıkarken Türkiye’nin üçüncü sınıf bir ülke olmaya mahkûm kalmasını böyle açıklıyordu. Bugün, belki eksik çok şey hâlâ var fakat Aliya’nın isabetli bir şekilde tespitlerini yaptığı 1970’lere kıyasla bu yönde halkıyla, kendi değerleriyle ve diniyle barışık bir Türkiye olduğunu söyleyebilmek güzel ve şükür vesilesi.

Kategoriler
matbuat

Çare Aliya’da

Malûm, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meseleye dâhil olmasıyla birlikte dönem dönem gündeme gelen cinsellik-kadın-İslâm çerçevesinde dönen tartışmalar çok daha görünür bir biçimde tartışılır oldu. Tartışmaları başlatan kişilere ve söylediklerini konuşmaya çok da lüzum yok. Fakat meselenin toplumsal ve İslâmi boyutu olduğu gibi bu tarz tartışmalardan siyasi medet umanların da olabileceği unutulmamalı.

Aslında siyasetin herhangi bir şekilde pek de alanıyla ilgili olmayacak kadar ‘ciddi’ olan meseleye siyasi boyut katan ‘İslam’ın güncellenmesinin gerektiği’ çıkışıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmadı. Bazı çevrelerin özellikle de medyanın da üstü örtülü tahrikiyle böylesi tartışmaları Türkiye’nin gündemine oturtarak 28 Şubat’ı çağırmak üzere bir havayı beslemek istediği de söyleniyor. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meseleye dâhil olmasının önemli sebeplerinden birinin de bu dalganın önünü kesme amacını taşıdığı yönünde iddialar da var. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışı ihtiyaç duyulan yeni düşünme imkânlarını var edebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan önce İslam’ın güncellenmesinin gerekliliğine işaret etti, tartışmalar üzerine “dinde reform haddimize mi?” dedi. Birbirine pek yakın eksende duruyormuş görünen her iki kavram arasında aslında neticeleri itibariyle bambaşka varoluşlara varan ciddi farklılıklar mevcut. ‘Güncelleme-Yenileme’ başka bir şey, ‘reform’ başka. Osmanlı son dönem tarihi tartışmalarında birbirinin yerine fütursuzca kullanılmaktan sakınılmayan ‘ıslahat’ ve ‘reform’ kavramları da aslında farklı yerlere gönderme yapıyorlar. Tanzimat’ta ıslahat ve reform şeklinde tezahür eden birtakım uygulamaların mahiyetleri ve sonuçları da tıpkı İslam’ın güncellenmesi-reform edilmesi arasındaki farklılaşma gibi ayrı yerlere varıyor.

İslam’ın reform kaldırmayacağı açık. Martin Luther vari bir hareket reformdur; yapı bozar ve yeni yapılar inşa eder. Kimyasal bir reaksiyon gibidir. Öte yandan, maddenin fiziksel olarak yalnızca suretinin değişerek, yapısının ve özünün olduğu gibi kaldığı tarzda bir değişim yalnızca İslam için değil, kozmosa dair her şey için geçerli olacaktır.

Aliya için İslam’da yenilenme bir varoluş meselesiydi. İslami bir yenilenmeye doğru bir hareket olmazsa, aksinin pasiflik ve gerileme olacağını biliyordu. Müslüman dünyanın yenilenmesinin de İslamsız ve İslam’a karşı olamayacağını açıkça söylüyordu.

Aliya İzzetbegoviç İslami yenilenmeye muhafazakârların ve modernistlerin itiraz ettiğini söylüyor: “İslamî yenilenme fikrine, her zaman iki tip insan tarafından karşı çıkılmaktadır: “Muhafazakârlar eski reçeteleri, modernistler ise başkasına ait (yabancı) reçeteleri istemektedirler. Birinciler, İslam’ı geçmişe çekmekte, ikinciler ise ona yabancı bir gelecek hazırlamaktadırlar.”

Türkiye’de bugün Aliya’nın yaşadığı yıllarda olduğu gibi muhafazakâr ve modernist olarak tanımlanabilecek keskin ayrımların olmadığı şerhini düşmekte yarar var. Ancak yine de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam’ın güncellenmesi çıkışına itirazların nereden geldiğine bakıldığında Aliya’nın söyledikleri daha da anlamlı değil mi? Niyet, Aliya’nın İslam’ı anlayışı ve algılayışı üzerine yazmaktı fakat o kısmı başka zamana kaldı…