Kategoriler
matbuat

Cahit Zarifoğlu’nu Yaşamak

Şiiri zordu. Anlaşılması müşküldü. Şiirinin kendisine mahsus bir dili, imgeleri ve anlatım biçimi vardı. Şiirleri kadar Yaşamak’ta toplanan defter notlarını okumak da keyif verici ve öğreticiydi.

Yedi Güzel Adam arasında müstesna bir yeri vardı. Sanki Cahit Zarifoğlu eksik olsa Yedi Güzel Adam’dan geriye karakteristik bir şey kalmayacakmışçasına fiyakalı ve ahlâklı bir adamdı.

Bazı şiirleri gerçekten çok özeldi. Sıradan olaylara bambaşka anlatım ve imgelerle can vermek hususunda mütehassıs bir şairdi. İlk şiir kitabı İşaret Çocukları idi. Müstesna yeri olan şiirlerinden birisi de bence “Uyarılan Şair” şiiridir. “Sevmek de Yorulur”şiiri farklı duygu hâllerine değinir. Yine, “Sultan” şiirinde kendi acziyetinden bahseder. “Afganistan Çağıltısı” şiirini severim ve aklımda hep bir mısra: “Hani dengeler kuracaktık.” İlgimi çeken bir başka şiir kendisiyle hemfikir olduğumdan olacak “Sevemedik Müzeleri” şiiri. Mevzu şehitler ve iman olduğunda “Yıldızlar Üstlerinde” şiirini hatırlarım Zarifoğlu’nun. “Korku ve Yakarış” şiiri aynı zamanda şairin bir kitabının ismi olmuştur. Son olarak “Zahmet Vakti” şiirini de bu yazıda zikredeyim.

Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nun defter notlarından oluşan Yaşamak kitabını çok sevmişimdir. En az şiirleri kadar bu yazıları/karalamaları okumak keyiflidir. Bu notlar arasındaki bir ifadeyi hiç unutamam: “Henüz çay vakti değildir / Güneş devrilmek üzeredir” satırları şiir değeri taşıması açısından muazzam kıymetlidir ve bir o kadar da fiyakalı bir momentumu betimler.

Hasret meselesiyle ilgili şöyle yazar defterine: “Öyle tütüyorsunuz ki gözümde Hamdolsun hasret çekiyorum. Eğer kavuşuyorsak veya bu ihtimal varsa hasretimiz dünyadakinedir. Yüce şeyler iki türlü başlıyor. İlki dış şartlarla, adeta zaruretle, ikincisi içten, sen onu bilmeden. Birincisi ikinciye kapı açılması için bir fırsat.”

Cahit Zarifoğlu demişken… Şiiri, hatıraları ve röportajları kadar önemli bir marifeti daha vardı şairin. Çocuklar için masallar yazmıştı. Masal kitapları da vardı. Şimdi, burada masal kitaplarının hepsinin ismini zikretmeyeceğim. Fakat bu masallar çocukların ilgisini cezbedecek ve iyi masallardı. Çocuklarımızla Atlara Biniyordukisimli kitapta bütün bu çocuk öyküleri toplu olarak basıldı.

Şiirlerine yönelik eleştirilere yönelik olarak bir röportajında, “Şiirlerime anlaşılmaz diyorlar, o zaman okumasınlar, ben de botanikten hiç anlamam” ifadelerini kullandığını okuduğumu hatırlıyorum. Röportajın da içerisinde olduğu Konuşmalarkitaplarım arasında olmalıydı ancak kitabımı bulamadığımdan hatırımda kaldığı kadarıyla Cahit Zarifoğlu’nun şiirlerine yönelik yaklaşımını aktarabiliyorum.

Tek işi edebiyat insanlığı olan sadece bir şair değildi. Muhtelif işlerde maişeti için çalışmıştı. Güreşe ve pilotluğa merakı vardı. Avrupa görmüş, Avrupa’yı otostopla gezmiş ve Avrupa kentlerinde bir süre yaşamıştı. Ama Anadolu şairi olmaktan vazgeçmedi. Taşralı bir Anadolu insanıydı ve şiiri bu toprakların imbiğinden çıkıyordu. Lâkin bütün bunlar şiirindeki evrensel sese mâni değildi. Şiiri usul bakımından cihanşümul fakat esas bakımından Anadoluluydu.

Bilhassa da Bir Değirmendir Bu Dünya isimli kitabı bu dünyanın geçiciliğine vurgu yapan ve Zarifoğlu’nun İslâm’la teması üzerine metinler içeren dikkate değer bir çalışmadır. Dikkatinizi çekerim, dünyanın beyhudeliği ve insanı zaman çarkları arasında yok olarak ama tam olarak da kaybolmayarak bir mahsule dönüştürmesine dair muazzam bir betimlemedir kitap ismi: Bir Değirmendir Bu Dünya

Abdurrahman Cahit Zarifoğlu’nun ilk lakabının ‘Aristo’ olduğu söylenir. Sonraki yıllarda başka mecra ve muhitler içerisinde farklı lakaplarla da anılmıştır. Necip Fazıl’ın evindeki bir mecliste Necip Fazıl’ın Zarifoğlu’na dönerek ‘artist’ dediği rivayet edilir. Nuri Pakdil de ‘artist’ lakabını Cahit Zarifoğlu için kullanmaya devam edecektir. Biraz da bu sebeple, Necip Fazıl ve Nuri Pakdil de Cahit Zarifoğlu’nun Yedi Güzel Adam arasında başka bir karizması olduğundan böyle seslenmiştir kendisine.

Cahit Zarifoğlu, yakın dönem Türkiye edebiyatındaki önemli şairlerdendi. Çok eskilerden değildi ama biz ikinci milenyum çağının insanları için biraz eskilerdendi. Genç yaşta vefat etti. Erken öte tarafa göçenlerdendi. Tabiatıyla, biz Zarifoğlu hayattayken kendisini takip etme imkânı bulabilenlerden değildik. Fakat vefatından sonra birçokları gibi Cahit Zarifoğlu da okunmaya ve edebiyat severler arasında karşılık bulmaya başladı.

Kategoriler
matbuat

İnsan Tek Mekân

İnsan da bir mekân. Çarka dönüşmüş zaman tahayyülümüzün arasına sızan beslediğimiz ve beslendiğimiz mekânlar kadar derinlere ulaşan bir vakıa var ki o da insanın da başlı başına bir mekân olması. Evet, insan da cansız mekânlardan farklı olarak yaşayan bir mekândır. 
Mekânların süjesi olmaktan da ötede bizatihi öznesi olduğu diyardır insan. İnsanın mekân olma hâli, kendini binbir türlü çeşit kombinasyonla başka insanlarda bulabildiği bir çoklu mekânsallığın temsilidir.
Ona gitmek mesela… Onunla olmak. Zaman ve mekân fark etmeksizin onu aramak, onda olmak, tamamlanmak. Dost olur biraz, sükût muhabbeti dahi kâfidir dostuna gittiğinde. Özlemin tedavülde olduğu arkadaştır o. Kadın olur bazan, o mekânda gizini çözemediğin keşifler yaparsın. Yalnızca iki kişiye mahsus bir hâldir bir kadının ve erkeğin birbirini kendinde bulması. Bizim için özel olan bir insan sığınılacak bir mekâna dönüşebilir ve kendi hâliyle bize özel bir mekân olarak yalnızca kendilik hâliyle iki insan birbiri için karşılıklı olarak bir mekâna dönüşebilir. İşte, tam da bu yüzden, insan da bir mekân. Orada hiçbir zırhın, çeliğin, kılıcın ve kalkanın veremeyeceği emniyeti sevdiğin insanın yanında iken hissedersin. Mekân o kadın olduğunda bütün benliğinle oradasındır.
Annedir doğuştan ilk mekân. Bir kadın kendi evlatları kadar mekândır. İç içe açılan matruşkalar gibidir kadınların dehlizlerindeki mekânlar. O gizdir belki çözülemeye erkeklerin misafir oldukları mekânda keşfetse de bitiremediği. Anne, çocukları için sığınılacak zaman dışı bir mekândır. Zaman dışıdır çünkü anne çocuğu için hayatta iken de ölmüşken de sığınılacak bir mekândır. İnsanın kendini başka bir insanda bulmasının en müstesna örneklerinden birisidir çocuğun annesini bir mekân olarak bellemesi. Bu yönüyle, anne ve oğul ilişkisi mekânın zamanın üzerinde galebe çaldığı nadir durumlardandır. Annenin bir mekân olma hâli öteki insanlarda bulduğumuz mekân duygusunun ötesindedir, daha başkadır. Rahimde tahsis edilmiştir çocuğa ilk ve ebedi mekânı kaybolmasın diye. Kendisine hep bir kılavuz olsun diye… İnsan, kaç yaşına gelirse gelsin ana rahmindeki ilk mekânının kılavuzluğuyla yaşar ve kendini gerçekleştirir.
İnsan da bir mekân. Cansız ve mimari mekânlardan bambaşka canlı bir mekândır insan. İnsanın kendisini başka bir insanda bulması gerçek bir mekân. En sahici mekân iki insanın birbirinde bulduğu o özel duygudaşlık. Yeri doldurulamayan tek mekân, insan.