Kategoriler
matbuat

Samsun Sokaklarını Arşınlarken

Samsun’un sokakları arasında geziniyorum. Her şehrin/kasabanın old town olarak bilinen bir eskisi vardır. Samsun’da Saathane’deSubaşı’ndaCumhuriyet meydanındaÇiftlik İstiklal Caddesi’ndeModern Pazar’da yahut 56’larda şehrin öteki yerlerinde bulunmayan bambaşka anlâmlar bulurum.

Eski şehir yerindedir. Şehirde ‘gelenek’ olarak bulduğumuz nostalji aslında ‘modern olan’ın ta kendisidir. Milenyum çağında artık modernliğin kendisi bizatihi geleneğe dönüşmüştür.

Birçok taşra şehrinde olduğu gibi Samsun’da da eski şehrin kalıntıları arasından 1970’ler sonrasına mahsus bir modernleşme tecrübesi belirmiştir.

İşte, ben, bu geleneksel olarak görünen ancak tam mânâsıyla modern olan bu şehir nostaljisini sever ve sokaklar arasında kaybolmak isterim.

Aslında böylesi bir modernleşme biraz trajiktir. Modernliğin içinden teberrüz eden ‘gelenek’ bile biz bu çağın insanları için geleneksel bir his bırakır. Ben de bu ikilemli düşünceler içerisinde Samsun şehrinin sokakları arasında kaybolmak ve bazan da makinemi alıp fotoğraf çekmek isterim.

Her fotoğraf çektiğimde fotoğrafını çektiğim yerin on yıllar sonra nasıl göründüğüne birileri bakacakmış hissiyatını taşırım. Bu tavrı takınmamın asıl nedeni fotoğrafta ‘belgesel’ niteliği bulmamdır. Rahmetli Ara Güler de fotoğrafın ‘sanat’ olmaktan ziyade bir ‘belge’ olduğunuve çektiği fotoğraflarla ‘görsel hafıza’ oluşturmağa çalıştığını söylerdi.

Samsun sokaklarında gezinmek bana bir fotoğraf makinesini hatırlatır. Eski şehrin sokakları moderndir. Teknik bir icât olarak fotoğraf ve makinesi de moderndir ancak fotoğraf ortaya çıktığında bizde gelenekselmiş gibi görünen bir eskilik hissi bırakır. Yani, modern bir icâttan geleneksel bir çıktı ortaya çıkmış olur.

Modern Pazar’ın dağınıklığı, Subaşı’nın birbiri üstüne binmiş dükkânları ve daracık sokakları, Cumhuriyet meydanında insan suretleri, Çiftlik İstiklal caddesinin artık çoktan eski albenisini kaybetmiş mağazaları ve kaldırımları tam anlâmıyla bir modernleşme tecrübesinin neticeleridir. Buralarda dolaşmak bize nostaljik gelir. Eskiye dair bir şeyler bulmak isteriz artık çoktan modernleşmiş bu sokaklarda.

56’lar çok daha önceden 70’li ve 80’li yıllarda modernleşmiş ve eski hâlini muhafaza edebilen nadir yerlerdendir. 56’lar ve civarındaki kafe ve dükkânlar eskiliğe direnerek hâlen revaçtadır. Eski albenisini muhafaza etmeye çalışırlar.

Saathane meydanı ise restore edilmiş hâliyle bize modernleşmenin başka bir boyutunu gösterir. Gelenek biraz çarpık, biraz janjanlı bir biçimde modern bir surete bürünmüştür. Büyük Camii’nin yosun tutmuş merdivenleri bu janjanlı modernliğe baş kaldırırcasına başka bir doğallığı hatırlatır.

Belediyenin otoparkları da fahiş fiyatlara ulaşacak şekilde zamlanmış. Araba parkı için çok pahalı. Buna mukâbil, eskiden hınca hınç dolu olan otoparklarda yer bulmak mümkün hâle gelmiş.

Esnafın işlerinde de bir durgunluk göze çarpıyor.Dükkânlar kendi yağıyla kavruluyor. Cumhuriyet meydanından Saathane’ye doğru uzanan sokakta yürürken ya da Modern Pazar civarındaki havayı teneffüs ettiğimde insanlarımızın fakirlikle baş etmeğe çalıştığını hisseder ve kendimi bir mahcubiyet içinde talihli hissederim.

Çocukluğum ve ilk gençliğim, dedem Kemâl Vehbi Gül’ün ve anneannemin babaevinin olduğu Modern Pazar’dageçti sayılır. Samsun’da geçirdiğim bu zaman zarfında her hafta sonu Modern Pazar’a giderdik. Meyve sebze pazarı şimdiki gibi Ağabali Caddesi üzerindeki sokağa kurulmazdı. Şu an Anneler Parkı olan yerde sadece meyve sebze pazarı olarak kullanılan bir ‘Modern Pazar’ vardı.

Modern Pazar’ın hemen yukarısında Rasathane’ye doğru yürüdüğümde karşıma büyükşehir belediyesinin kitap kafesi çıkıyor. Rasathane Camii’nin hemen bitişiğindekiyaklaşık bir buçuk senedir faaliyette olan bu kafeyi görmek güzel. Büyükşehir belediyesi marifetiyle gerçekleştirilen bu ve benzeri kafeleri görmek beni sevindiriyor.

Yine, lise hayatımın ilk üç senesini Çiftlik İstiklal Caddesi’ndeki İbrahim Tanrıverdi Sosyal Bilimler Lisesi’nde geçirdim. Harabe hâlinden restore edilerek yeni bir kimlik kazandırılan bu iki tarihi binanın Osmanlı İmparatorluğu devrinde 23 Nisan İlkokulu ve Namık Kemal Lisesi’yle birlikte yatılı bir eğitim kompleksi olduğunu biliyorum.

Şehrin merkezinde Çiftlik İstiklal Caddesi üzerinde, üstelik sosyal bilimler lisesi gibi bir okulda lise öğrenimimi geçirdiğim için kendimi şanslı hissetmişimdir. Şimdilerde, liseleri şehrin dışında uzak bölgelerde konumlandırmak yaygın olsa da tıpkı kimliği ve tarihi olan liselerde olduğu gibi şehrin merkezinde nitelikli bir lisede öğrenim görmüş olmayı önemserim.

Şimdilerde, ‘modern şehir’ olarak görünen Atakum aslında bize modernliğin başka versiyonunu gösterir. Atakum’un modernleşmesi, şehrin merkezinin aksine bir bilgisayar oyunu olan Sim City modernleşmesidir. Eski merkezdeki şehrin aksine Atakum’un modernleşmesi daha vahşi ve acımasız bir kapitalizmle mündemiçtir. Özellikle emlâk sektörü göz alabildiğine inşaat yapılan ve araç trafik yollarının daha şimdiden mevcut araba yükünü kaldıramayan Atakum’u böylesi bir hâle getirmiştir.

Upuzun sahiliyle Atakum bölgesi birçoklarına göre daha yaşanılasıdır. Samsun’un merkez bölgelerindeki nostaljik ve geleneksel olarak görünen modernlik ise içerisinde daha fazla hikâye barındıran şehrin pek görünmek istenmeyen öteki yüzüdür.

Elbette, yirmi birinci yüzyılda Samsun hızla büyümüş ve hem merkezde hem de Atakum’da bambaşka bir kalabalığın teberrüz ettiği yeni bir şehir ortaya çıkmıştır.

Kategoriler
matbuat

Ne Okuyorum?

Lisenin ilk yıllarında, şu an Çiftlik İstiklal Caddesi’ndeki Olgunlaşma Enstitüsü Restoranı olan  ahşap binanın koridorlarında Doğu Batı Yayınları’nın bir posteri vardı: “Boş zamanlarınızda kitap okumayın.”

Galiba o yıllardan, belki biraz daha öncesinden bu yana birçok sosyal bilimci gibi ben de okumayı kendime bir meşgale edinmiştim.

Okumayı pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Bana kalırsa, okumak keyif verici ve rahatlatıcı bir eylem olmanın ötesinde çoğu zaman sıkıcı, insanı bunaltan bir istidat gerektiren başlı başına bir iştir.

Ancak kendimi bildim bileli günde birkaç sayfa dahi olsa okurum. Bunlar, bazan kitap olur yahut gazete veya dergi. Kitabı nasıl okuduğumun detaylarına girmeyeceğim. Bazı kitapları baştan sona, bazılarını ise entelektüel bir süzgeçten geçirerek bazı yerlerini okurum.

Bugüne kadar okuduklarım arasında Walter Benjamin, Theodor Adorno, Roland Barthes, Jean Baudrillard, Nurettin Topçu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sait Faik Abasıyanık, Cahit Zarifoğlu, Oğuz Atay, Italo Calvino, Turgut Uyar, Sezai Karakoç gibi isimlerin benim için kıymetli olduğunu belirtmek isterim. Mehmet Âkif ve Necip Fazıl’ı ise edebiyatı kadar karakteriyle burada zikretmem gerekir. Yine, şiiri bu topraklara ait Nazım Hikmet erken gençliğimde üzerimde tesir bırakan şairlerdendir.

Yaşayan büyük şair İsmet Özel’in pek çokları gibi bende de kendine mahsus özel bir yeri vardır. Yine, yaşayanlar arasında şair Birhan Keskin, yönetmen Derviş Zaim ve hikâyeci Mustafa Kutlu da öyle.

Nadiren Orhan Pamuk’un romanlarını okurum. Masumiyet Müzesi galiba okuduğum dördüncü romanı. Orhan Pamuk romanlarında artık ustalıkla işlenen satırları görebiliyorsunuz ancak bir yerden sonra kendisini tekrar ettiği de bir vakıa. Yine, Italo Calvino’nun Görünmez Kentler kitabı benim için kıymetlidir. Görünmez Kentler’deki kurguyu ve üslubu Calvino’nun öteki kitaplarında bulamam. Mesela, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcukurgusuyla orijinal olsa dahi böyle değildir, sıkıcıdır. Julio Cortázar’ın Seksek romanı da okumayı istediklerim arasında. Seksek, antiroman olarak nitelendirilen bir kurguda. Geçtiğimiz aylarda bu minvalde Ali Ayçil’in Karşı Roman’ı İletişim Yayınları’ndan çıktı.

Şiirle münasebet kurduğum zamanlarda fark ettiğim önemli bir husus da şiir okumak kadar şair poetikaları ve antoloji okumak gerektiğiydi. Üstelik, şair poetikalarını okumanın öteki okumalardan ayrılır bir yanı da çok keyifli olmalarıdır. Turgut Uyar’ın Korkulu Ustalık, İsmet Özel’in Şiir Okuma Kılavuzu, İlhan Berk’in Poetika’sını, Octavio Paz’ın Şiir Nedir? Yay ve Lir kitaplarını burada zikredebilirim. Yine, antoloji olarak benim okuduğum Ataol Behramoğlu’nun iki ciltlik Büyük Türk Şiiri Antolojisi’dir.

Yaklaşık bir senedir Tanıl Bora’nın yüzyıllık siyasal tarihimizi kendi perspektifinden yazdığı Cereyanlar kitabı bir başucu kitabı olarak duruyor. İlâve olarak bu sıralarda İstiklal Harbi’ne ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına hızlı bir bakış atan Ahmet Kuyaş’ın Yüzüncü Yıl Notları kitabını okuyarak bitiriyorum.

Rahmetli Şerif Mardin’i de modern siyasal tarihimizi anlamak ve anlamlandırmak için çokça okumuşumdur. Yine, rahmetli hocam Halil İnalcık’ın, Osmanlı klasik dönem ağırlıklı yazmış olsa da modern Türkiye tarihimizle ilgili de denk geldiğim kıymetli makaleleri vardır. Osmanlı geç dönem siyaseti üzerine dikkate değer çalışmaları olan üniversite yıllarından hocam Gökhan Çetinsaya’yı, Ali Yaycıoğlu’nu, Baki Tezcan’ı, Şükrü Hanioğlu’nu Türkiyeli önemli zihinler olarak zikredebilirim. Gene, Murat BelgeMete Tunçay ve Halil Berktay da entelektüel havsalamız için önemlidir.

Son zamanlarda, Mısır’ın adı daha çok zikredilir oldu. Mısır’a gezmeye daha çok kişinin gittiğini duyuyorum. Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetiminden sonra Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile uzun yıllardır bozuk olan uluslararası ilişkiler de Sisi’nin Türkiye’yi ziyaret etmesiyle bitmiş görünüyor. Mısır gibi kadim bir medeniyeti bildiğimi söyleyemem. Modern Mısır’ı anlamak için Dergâh Yayınları etiketli iki kitabı okunacaklar listeme aldım. İlki, Timothy Mitchell’ın Mısır’ın Sömürgeleştirilmesi kitabı. İkincisi, Mısırlı entelektüel Ahmed Emin’in hatıratlarından yola çıkarak yazdığı Sarıktan Fese – Modern Mısır’ın Doğuşuna Tanıklığım kitabı.

Yine, Amerikalı yazar Gertrude Stein’in Üç Hayat romanı ve Graham Greene’nin İstanbul Treni beni meraklandıran okumak istediklerim arasında.

Bir çırpıda, “Ne Okuyorum?” sorusuna verilecek cevaplar hatırıma geldiği kadarıyla böyle. Herkesin kendine göre belirli dönemlerde ‘neler okuduğu’ üzerine düşünmesi ve okuduklarını gözden geçirmesi entelektüel zihni muhafaza etmek açısından oldukça mümbit bir fırsat.Bu vesileyle, TBMM’nin Cumhuriyet’i ilân ettiği 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı tebrik ederim.