Kategoriler
matbuat

Reisin Görünmez Eli

Malum olduğu üzere Osmanlı İmparatorluğu devrinde padişahlar ya da mülkü temsil eden idâreciler arasında ‘tebdil-i kıyafet’ geleneği yaygındı. Yani, padişah ya da idâreciler tanınmayacak bir hâl ve kıyafet ile halkın içine inerlerdi. Buradaki kılık kıyafet değiştirmenin ve halkın tanımayacağı bir hâl üzere sokağa inmekte maksat memleketin ve halkın içerisinde bulunduğu vaziyeti en doğal hâliyle ‘olduğu gibi’ müşahede edebilmekti.

Eh, resmi kıyafetle ve makam sahibi olarak halkın içinde olmak bir tür müsamere hâline gelmesi pek muhtemel bir durum. Başkana iyi görünmek isteyenlerden tutun da kendi ikbâlleri için problemleri ve halkın sıkıntı ve şikâyetlerini örtbas etmek isteyen yöneticiler de olabilir.

İşte, tam da bu yüzden mülkü temsil eden ve adaleti ayakta tutan idârecilerin Osmanlı Devleti devrinde ‘tebdil-i kıyafet’ ile iş görme ve memleketteki marazları giderme yöntemi adalet dairesinin bir parçasıydı.

Tabi, o vakitler nüfus bu denli kalabalık değil; şehirlerimiz bu kadar geniş, kalabalık ve kompleks değildi. İnsan hâliyle düşünüyor… Bu denli gelişmiş ve kalabalık büyükşehirlerde belediye reisinin ‘tebdil-i kıyafet’ ile halkın dertlerini dinlemesi ne kadar mümkün olabilir ki?

Zaten aslında mesele halkın dertlerini sokaktaki insanların ağzından dinlemekten ibaret değil. Şehrin eksiklerini ve noksanlıklarını mahir bir noktainazarla tespit edebilmek ve gerekli aksiyonu alabilmek.Samsun da dahil olmak üzere birçok şehirde sokaklarda dolaştığınızda böylesi o kadar çok noksan var ki…

Uzun zamandır ne zaman sokakları arşınlasam, lokantalara gidip, kahve içmeye oturup, otobüslere ya da tramvaylara binsem gözüme binbir türlü eksik ve köylülük kokan zafiyetler çarpıyor.

İşte, tam da bu sebepten ötürü reisin şehrin sokaklarında görünmez elleri olması gerektiğini düşünüyorum. Yeni bir düşüncem değil. Çok uzun zamandır bu fikirdeyim ancak kimsenin umursadığını henüz görmedim.

Her şeyden önce ahlâklı ve bunun da ötesinde marifetli ve şehirdeki eksiklikleri görebilen ve o eksiği giderebilecek bir elin parmağını geçmeyecek kişilerin vasıtasıyla Samsun’un bambaşka bir şehir olabileceği kanaatindeyim. Yani, bu kişiler bir nevi maestro olmalı. Fenerbahçe’de Alex de Souza nasıl bir karakterde oynamışsa, aynı şekilde Samsun şehrinin görünmeyen yüzünün aynası olmalı.

Bu sayede, bugün, ‘tebdil-i kıyafet’ ile halka inmek mümkün olmasa da reisin görünmez elleri vasıtasıyla birçok yapılamayan ama oldukça elzem olan hizmetler bu şehrin insanlarına sunulabilir. Bir şehri yönetirken rutin işleyişin dışına çıkmak, ayrıntılardaki insanların dertlerine derman olabilmek önemlidir.

Samsun bambaşka bir gözle idâre edilmeyi hak ediyor. Büyük projeler, rutinleşmiş festivaller, altyapı çalışmaları bir şehir için önemli olsa da sokaktaki insanların gündelik hayatlarına dokunabilmek için bambaşka bir perspektif ve yaklaşım icap ediyor.

Ve bu ancak bir belediye reisinin ya da idârecinin ‘görünmez elleriyle’ olanaklı olabilir. Sokaktaki insanların tanımadığı ve bilmediği ancak idârenin iradesini ve mülkün temsilini sapasağlam bir şekilde ortaya koyacak ehil insanlar… İfade etmeye çalıştığım bu ehil insanlarla ‘görünmez el’ tesis etmek hafiyelik cinsinden olabilecek bir icraat değil. Yani, bir asayiş faaliyeti değil. İmar ve ihya meselesi.Zor değil… Bu ülke ve bu şehir sıra dışı icraatlar ile hizmet görmeyi hak ediyor. Bürokrasinin dışına çıkmak ve halkın bir parçası olmak bazan meşakkatli olsa da ‘görünmez eller’ ile bambaşka bir Samsun olabilir. Samsun sokaklarında dolaşırken edindiğim intiba ve hissiyatım bu yönde. Böylesi fikirleri dizi senaryolarına ve filmlere bırakmamak ve icraata geçirmek mümkün.

Kategoriler
matbuat

Müsabaka Belediyeciliği

Müsabaka belediyeciliği diye bir ‘yaklaşım’ geliştirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Yani, belediyeler hem kendi ihtiyaçlarını karşılamak için hem de bir alandaki en iyileri bulma ve ödüllendirmek amacıyla çeşitli alanlarda yarışmalar düzenlemeliler.

Zaten, Türkiye genelinde belediyeler çok sayıda yarışma düzenliyor. Düzenledikleri bu müsabakalar artarak devam etmeli. Fakat sormak isterim: Samsun’da çeşitli alanlarda belediyeler ne kadar yarışma tertip ediyor? Aslında, bu konuda bir yazı yazmak istememin bir sebebi de Samsun’da başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere belediyelerin bu konuda eksik kaldığını fark etmiş olmam.

İnternetten yarışmalara ufak bir göz attığımda da Samsun’un bu konuda gerçekten eksik olduğunu söyleyebilirim. Yarışma tertip eden belediyeler, valilik ya da kaymakamlıklar göremiyorum.TEKNOFEST ve Kültür Yolu Festivali’nde müsabakalar yapılıyor ancak bunlar Samsun’a mahsus olmaktan çok, Türkiye genelinde düzenlenen müsabakaların Samsun ayağı.

Söylemek istediğim şudur: Müsabaka belediyeciliği gibi bir mantaliteyle bu yarışmalar yapılmalı. Fen bilimlerinden, mimariye ya da fotoğraf, resim, müzik, edebiyat, tarih, sosyoloji gibi kültür sanat alanlarında olmalı yarışmalar. Belediyeler de ödüllendirdiği bu çalışmalardan istifade etmeli.

Mesela, Site Camii… Orası aslında bir vakıf olarak kurulmuş ve mimari olarak düzenlenen müsabakanın neticesinde inşa edilmiş bir yapı. Site Camii ve Çarşısı’nın mimarisi gerçekten orijinaldir de… Samsun’da birbirine benzeyen birçok yapı içinde hemen dikkat çeker. Tabi, şu an hâli perişan. Tabii, yapıldığı zamandan bu yana gerekli bakımları yapılmazsa perişan olur. Bazıları için de dini kitaplar ve eşyalar satan Site Camii esnafı da o bölgelere bedbin bakışın sebebidir. Netice olarak, Site Camii ve Çarşısı mimari olarak düzenlenen bir müsabaka sonucu kazanan projeyle camii olarak yapılmıştır.

Site Camii ve Çarşısı’na benzer şekilde ve daha iyisini yaparak Samsun’da binalar ve projeler inşa etmek için mimari yarışmalar açılmalı. Şiir yarışmalarıyla birlikte şiir geceleri düzenlenmeli. Fotoğraf ve resim müsabakalarıyla ödüllendirilen çalışmalar sergilerde ve belediye yayınlarında değerlendirilmeli. Müzik alanında yarışmayla en iyi seçilenlerin parçaları profesyonel bir albüm hâline getirilmeli. Yine, edebiyat ve öteki sosyal bilimler alanlarında ‘kitap’ olacak çalışmaların olduğu müsabakalar yapılmalı. Bütün bunlar, ‘yarına kalacak’ ve ‘yaşayacak’ çalışmalardır. Samsun’un Türkiye’ye ve dünyaya tanıtımını biraz da bu tarz çalışmalarda aramak gerektiği kanaatindeyim.

Samsun’da belediyelerin Kültür ve Sanat Daire Başkanlıkları ne iş yapıyor, bilmiyorum. Bu dairelerin potansiyellerini düşündükçe yapılan kültür ve sanat icraatları adına üzülüyorum. Evet; bazan bir tiyatro oyunu, bazan ünlü bir şarkıcının konseri ya da tanınmış bir yazarın Samsun’a geldiği oluyor… Ancak belediyelerin kendisinin tertip ettiği organizasyonlarla bunun ötesine geçmek gerektiği kanaatindeyim.

MİLLET ‘EKMEK DERDİNDE’

Diyeceksiniz ki millet ekmek derdinde… Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanı Halit Doğan da “Önceliğimiz iş ve aş” demiş. Güzel demiş hakikaten… Gerçekten istihdam sağlamanın, aç insanların karnını doyurmanın, insanların hayat kalitesini artırmanın faydası ve hasenatı yanında bütün hizmetler boş kalır. Ancak iş ve aş meselesinde de geleneksel ve bürokratik teferruatların ötesine geçerek yeni proaktif fikirlere ve uygulamalara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

İstanbul’daki Kent Lokantaları benzeri bir belediye hizmeti, siyaset ve belediyecilik üzerine tefekkür ederken benim yıllar önce düşündüğüm, notlarım arasına aldığım ve gerçekleştirilmesini arzu ettiğim bir çalışmaydı. İmamoğlu’nun İstanbul’a belediye başkanı olarak seçildiğinde ilk icraatlarından biri bu oldu. Samsun’da da galiba öğrencilere yönelik Üniversite kampüsünde bir belediye lokantası var. Ancak bu mesele daha kurumsal ancak amatör bir ruhla ele alınmalı.

Sormak isterim; siyaset, öncelikli olarak bir ülkede açlığı bitirmeyecekse, sokaktaki evsiz ve aç yatan insanlara merhem olmayacaksa, fakirliği fukaralığı bitirmeyecekse neden var? Bu konuda, profesyonel çözümlere ve uygulamalara değil; sivil inisiyatiflere, amatör ruhlu güvenilir insanlara ve müteşebbis ruhlu belediyelere ihtiyaç var.En azından, belediyeler Cumhuriyet Meydanı’nda ve öteki başka merkezi lokasyonlarda sıcak çorba, keşkek, etli/nohutlu pilav verebilir, diye düşünüyorum. Kalıcı bir çözüm değil belki ama mevcut şartlarda birçok kişinin ihtiyacı olacağı kanaatindeyim. İstismar edilmeden; aç olan, karnını doyuramayan ya da durumu iyi olmadığı için yemek yemeye gelen insanlarla ‘başka bir Samsun mümkün’ dememiz mümkün olur.

Kategoriler
matbuat

Müteşebbis Belediye

Evvelki yazıda yarım kalan belediyelerle alakalı meseleye biraz daha devam edebiliriz. Yerel seçim sath-ı mahali girmişken genelde taşra belediyelerinin, özelde ise Samsun’un hakiki manada ihtiyaç duyduğu temel şeyin esaslı bir hikâye olduğu tespitinde bulunmuştuk. Meselenin mücerret ve felsefi tarafı bir tarafa, teknik olarak ise fark yaratan ve değer oluşturan belediyelerin sırrının ise şirketleşmeden geçtiğini belirtmiştik.

Soru şudur: Bir taşra belediyesi nasıl temeyyüz edebilir? Şehir, İstanbul gibi müstesna bir değilse taşralıktan nasıl sıyrılabilir ve farklılaşabilir? İstanbul haricinde Ankara dâhil Türkiye’de her yer taşradır diyebiliriz. Evet böyledir ancak bu iddianın bambaşka boyutları var. Şu an meseleyi o tarafından ele almadığımızı belirtelim.

Belediyelerin, şehirlerin kendi hikâyesini var etmede öncü olması gerektiğini zaten söyledik. Bu yazının meselesi daha çok teknik olarak belediyenin nasıl kuvvetlere ihtiyaç duyabileceğine yönelik. Ekonomi, her türlü modern yönetimde başarıyı getiren ön şart. Herhangi bir modern idare başarılı olmak arzusundaysa, güçlü bir ekonomiyi temin etmek mecburiyetinde. Zaten, en zor ve marifet gerektiren mesele güçlü ekonomiyi sağlamaktadır. Şu günlerde, Türkiye ve ABD arasındaki krizden kaynaklı döviz kurunda maksatlı olduğu aşikâr olan dalgalanmadan bağımsız olarak söylüyorum.

Öyleyse, soru şudur: Memur belediye mi, yoksa müteşebbis belediye mi gerekir? Bu soruya cevaben yapılacak olan tercih, bir şehrin istikbalinin başarı ve başarısızlık arasındaki konumunu da belirleyecektir. Müteşebbis bir belediyeyi var etmek ve yaşatmak için de Roma’yı yeniden fethetmeye lüzum yok. Müteşebbis bir belediyeyi tesis etmenin yolu belediyenin şirketleşmesinden geçiyor. Belediyelerin kanuni dayanaklarla birtakım şirketler kurmasından bağımsız olarak bir şirketleşme ruhuyla çalışan bir belediye modelinden bahsediyorum. O vakit belediye şirketler kurar ve piyasaya çıkarak para kazanmanın peşine düşer. Para kazanmak isteyen bir genç kişi, memur mu olur; yoksa, kendi işini kurmanın yollarını mı arar? İş yapmak, üretmek, yenilikleri getirmek ve bu farklılıklarıyla para kazanmak isteyen her kişinin ya da kurumun yolu müteşebbislikten geçer.  Böylelikle; kendi kaynaklarını yaratan, merkezden gelecek paraya muhtaç olmayan, güçlü bir ekonomiye sahip bir belediye var olabilir.

Belediyeler şirketler kurarak hem para kazanarak kendi öz kaynaklarını var etmiş hem de şirketler vasıtasıyla halka sağladığı hizmetleri en üst düzeyde yerine getirme imkân ve iradesine sahip olmuş olur. Dolayısıyla, belediyeyi altında başarılı şirketlerin çalıştığı ve markaların olduğu büyük bir holding olarak varsayarak idare etmek de müteşebbis bir belediyeyi mümkün kılabilir. Bu model bir bakıma, henüz çiçeği burnunda Cumhurbaşkanlığı sisteminin de ruhuna uygun düşüyor. Yeni sistemin adının ‘başkanlık’ kelimesi etrafında şekillenmesi; belediyecilikte (ya da Antik Yunan’a özgü şehir devletlerinde) idarenin belediye başkanı etrafında yapılanması arasındaki dikkat çekici benzerlikler ve paralellik önemsiz görülmemesi gereken bir ayrıntı.